Z Raporu 4

Daha öncede demiştim disiplinli insanımdır, bu konu başlıklı yazılar Pazar günü yazacağım diye kararlıydım ama seyahatte olmak bahanesi olsun Pazartesi’ye sarktı. Açıköğretim sınavları geride kaldı ve  sana an itibari ile Edirne yolunda yazıyorum.

Öncelikle hafta başından, Edirne kısmından başlayalım. Zaten bu kısımda pek bir şey yok; yola çıkana kadar hastalık ve kar bahanesi ile aile baskısı ile evde tutuldum. İyi de oldu hem dinlendim hem de ders çalışma fırsatım oldu. Sonrasında zaten bu yazıdan biliyorsun, Otobüs/hızlı tren aktarması ile Ankara’ya yolculuk.

Ankara kısmı ise oldukça yoğun geçti. Eh sevgilim ile 1 aydır görüşmüyoruz, onunla özlem giderdik. Hoş 3 gün ile hangi özlem diner ki! Olsun en azından bir sonraki kavuşmamız da sınav ya da ara sıcaklar olmayacağı için birbirimize daha çok zaman ayırıyor olacağız. Sevgili ile geçen zamanları bir yana koyarsak. Hem arkadaşlarla görüşük arayı kapattım, hem de yine başka bir arkadaşın sergi açılışı bahanesi ile Afsad’ada da uğrama fırsatım oldu. Oradakilerle ayaküstü sohbet filan derken buralardayım hala deme fırsatı oldu.

Arkadaşlardan bahis açılmışken KPSS’ye 2 dönemdir çalışan başka bir arkadaşım bu atama dönemine çok umutluydu ama ne yazık ki kötü haber geldi. Neyse arık bir sonrakine ya da tekil atamalarda şansı açık olsun.

Pazar günü de sevgilimle Cermodern’deki 26 Fotoğrafçı  sergisini gezdik. 26 İranlı kadın güzel karma bir fotoğraf sergisi hazırlamışlar. Özellikle çarmıha gerilmiş, taşlanmış ve yakılmış İsa göndermeli çalışmayı çok beğendim. Hala sergi devam ederken mutlaka gidin derim. Keza bu gidişle bizim kadınlarımız da işlerini ancak yurtdışında sergiler duruma düşecekler. O tutsak, sürgün havayı şimdiden içe çekmek, ayılmak lazım. Afsad’dı, sergiydi derken fotoğrafla iç içe güzel bir haftasonu geçmiş oldu.

Yol, fotoğraf, sevgili, arkadaşlar olur da filmsiz olur mu? Gelelim haftanın filmlerine:

Toni Erdmann: Şimdiden 2017’de izlediğim/izleyeceğim en iyi filmler diyebilirim. Zaten aldığı ödüller de kalitesini tescillemiş durumda. Tadında kapitalizm eleştirisi oldukça akıcı bir kara komedi. 3 saate yakın süresi ile hiç yormayan, sıkmayan böyle bir işi ıskalamayın derim.

La La Land: Bu filme dair bir çok olumlu yorum okuyunca, gösterimde de bize uyan başka bir film olmayınca sevgilimle bu filme gittik. Öncelikle Aşıklar Şehri çevirisini her kim yaptıksa kendisine çok içten “Hassiktir oradan!” diyorum. Filme gelince sıkmayan hatta eğlenceli bir müzikal diyebilirim. Emma Stone ve/veya Ryan Gosling hayranıysan zaten her şartta izlersin diye düşünüyorum. Ama oyuncu takıntın yoksa ve caz ağırlıklı soundtracklerinden de haz almayacaksan filme gitmek için çok da neden yok diyebilirim.

Evet kısaca bu haftada oldukça yoğun, koşuşturmacalı ve keyifli geçtim. İçindeki mühendise hakim olamayan sevgilim dediği verimli bir haftaydı!

Not: Neredeyse unutuyordum! Neredeyse tüm illerde Kosgeb eğitimleri duyurulmuş Edirne içinde sabırsızlıkla eğitim duyurusu geldi. Geldi ama ne yazık ki Keşan için hem de 2 eğitim duyurusu birden. Bu da benim şansım olsa gerek! 🙂

1 Ayın Ardından Ankara

Başlık nasıl da açık! 1 ay sonra Açıköğretim finalleri için Ankara’dayım. Bir anlık kararla Edirne’ye göçünce, tabi sınav yerini Edirne’ye alma fırsatı olmadı. Bir taraftan iyi de oldu, sevgiliyi çok özlemiştim ki bahanesi oldu.

Peki şehri özlemiş midir diye merak ediyorsan, etme! Belediye özlesin bu bok çukurunu. Edirne/İstanbul/İzmit/Eskişehir güzargahı kandırabilir insanı ama yolun sonu bu çirkin gri şehir!

Neyse Ankara’ya sövme faslını geri de bıraktığmıza göre yol hikayesine kaldığım yerden devam. İyi oldu da yol kötü sürpriz ile başladı. Nilüfer Turizm yatacak yerin yok! Bana haber vermeden, sabah 7 otobüsünü iptal etmişler. Hoş gişedeki adam aradık ettik, mesaj gönderdik dedi ama hak getire! Neyse bileti açığa aldılar ve Metro’dan yer ayarladılar da sıkıntısız çözüldü. Bu da yetmedi 2,5-3 saatte gitmesi gereken otobüs  trafik sebebiyle 3,45 giderek güzel bir rötar yaptı ama neyse ki tren saatinden 3 saat öncesine varacak şekilde plan yapınca rötar can sıkmadı.

Ha başta söylemeyi unuttum; kardı kıyametti yol da sıkıntı olmasın diye hızlı tren ile İstanbul-Ankara arasını çözeyim dedim. Ama kara kış bir Edirne’yi vurmuş anlaşılan. Ne İstanbul ne Ankara kar çoktan mazide bir yara! Eh an itibari ile Ankara’dayım. Sevgili ile kavuştuk, sağlam bir Nefes adanası ile mutlu bir yemek sonrası sevgiliyi evine gönderip arkadaşa geçtim. Neden mi eve gönderdim, yoldan gelen ben değil O yanım da baya baya uyuyordu. Eh yarın da erken mesai derken daha fazlasına gönlüm el vermedi. Eh ne de olsa hafta sonu bizimken çileye çevirmeye gerek yok.

Bir de Edirne-Ankara arasını benim gibi hızlı tren ile çözeceklere ulaşım bilgisi vereyim de belki başka bir aklı evvelin işine yarar! 🙂

Esenler otogarında inince aynen bu güzargahı izliyorsun (2017 Ocak bilgisi, sonrasında değişiklik olur sorumluluk kabul etmem 🙂 )

Akbil/Kentkart yoksa otomattan 2 jeton al
Metro (M1) ile Yenikapı İstasyonu’na (son durak) (20 dk) (1. Jeton)
Marmaray ile Ayrılıkçeşmesi İstasyonu’na (son durak) (15 dk) (Burada jeton geçmiyor, otomattan tek kullanımlık bilet al)
Metro (M4) ile Pendik İstasyonu’na (35 dk) (2. jeton)
Pendik İstasyonu’nda inince 4. çıkıştan çık. Yükün ağır değilse 300m kadar çıkıştan dümdüz ilerle, karşıda kapalı da olsa üzerindeki tellerden seçeceğin tren yolunu görene kadar yürü. Sonra sağa dön ve 100m kadar yürü ve alt geçitten Pendik İstasyonu’na ulaştın! 🙂

Not: Nefes’te adana dediğim de öyle vur kaç ile üzeri kapatılacak mevzu değil. Ankara’nın en iyi adana kebabı sanırım burada. Barda adana mı yenir deme, mutlaka dene. Yanında gelen salatası da adanaya rakip ki ben ot ile et kıyas bilmem, bana bunu dedirtiyor ne diyeyim!